Türkiye’de benim kuşağımdaki birçok insan TRT’de yayınlanan “Avrupa’dan Futbol” programıyla Avrupa futbolu hakkında ilk kez bilgi sahibi olmuştur. Benim hatırladığım kadarıyla program jeneriğinde çeşitli maçların ve meşaleli tribünlerin görüntüleri harmanlanıp sunulur ve jeneriğin arka planında her duyduğumda tüylerimi diken diken eden muhteşem bir parça vardı. O “dın... dın dın” diye başlayan... İtalya Ligi özet görüntülerine geçilmeden önce ise gösterilen özel jenerikte Johan Pachelbel’in “Canon in D”si eşliğinde tarihi binalar ve bir trafik polisinin görüntülerini hayal meyal hatırlıyorum. Zaman 90’ların başıydı.
“Avrupa’dan Futbol” bana sadece Avrupa liglerindeki golleri göstermedi, takımları da tanıttı bir şekilde. Takımları tanıtırken dolaylı yoldan “deplasman forması/alternatif forma” kavramı ile tanışmamda da önemli bir rol oynadı, her ne kadar bu fenomenin varlığını gerçekten kavramam biraz daha sonraki zamanları bulsa da. Mesela, Barcelona’nın Sampdoria’yı mağlup ettiği Şampiyon Klüpler Kupası Finali’ndeki turuncu ağırlıklı forması, 1993’teki Kupa Galipleri Kupası’ndaki Beşiktaş-Ajax eşleşmesinde Amsterdam’da bizimkilerin giydiği o ünlü mor forma ve İnönü’de Ajax’ın giydiği gri-siyah forma ekran karşısında şaşırmama sebep oluyordu. Manyak mıydı bu adamlar? Niye kendi renklerinden başka renklerdeki formalar ile sahaya çıkıyorlardı? Niçin Blackburn’ü bir deplasman maçında klasik lacivert-beyaz parçalı forma yerine kırmızı-siyah forma ile görüyordum? Southampton, St. James’ Park’a kırmızı beyaz ince çubuklu yerine niye sarı-lacivert çubuklu forma ile çıkardı? Anlam veremiyordum ama işte soracağım birileri de yoktu veya ben böyle bir şeye dikkat çektiğimde kimseden bir reaksiyon da alamıyordum. Sonradan kendi kendime tespiti yapmıştım. Bu takımlar, bu “tuhaf” formaları kendi sahalarındaki maçlarda değil, rakip sahada giyiyorlardı. “Deplasman forması”ydı giydikleri.
Avrupa’daki pek çok ligte ve pek çok takımda böyle bir alışkanlık var gözlemlediğim kadarıyla. Hatta pek çok takımın klasik veya zaman zaman değiştirdikleri ama yine de belli olan renklerde piyasaya sürdükleri deplasman formaları var. Örneğin, geçen seneki sarı renkli Chelsea forması kaç sezondur piyasada yoktu, ama bundan 11 sene önce Zola oynarken de vardı. Bundan başka, Arsenal’in sarı deplasman forması ise klasiktir ve çok bilinir, hemen hemen onlar için değişmez bir deplasman formasıdır. Barcelona bazen turuncuya döner, bazen de sarıya. Manchester United, gri de kullanır, lacivert de... Ajax, yeşile de döner griye de... Bu renklerin kullanılmasına ilişkin birtakım gerekçeler de var. Kimi, klübün tarihi içerisindeki birtakım olaylara, bazıları da armalardaki bazı detay renklere referans gösterilerek yapılır. Bu forma türünün asıl varoluş nedeni de aslında bellidir: Ürün çeşitlerini arttrıp, farklı müşteri zevklerine hitap etmek ve klübe para kazandırmak. Tabii ki “tarih” de bu varoluş sürecinde meşrulaştırma aracı olarak kullanılır. Neyse daha fazla uzatmayayım.
Beşiktaş’mızın da böyle bir alternatif forması mevcuttur. Bu forma için ise kabul edilen bir gerekçe ise şu tarihsel iddiadan kaynaklanıyordu. Gürel Yurttaş, 1995’te piyasaya çıkan “Kartal’ın Pençesi” adlı kitabında, klübün kuruluş yıllarındaki forma renklerinin kırmızı-beyaz olduğunu fakat Balkan Savaşı ile kaybedilen toprakların yarattığı acı nedeniyle kırmızı yerine siyahın kullanılmasının ve kaybedilen topraklar geri alınana kadar bu durumun böyle sürmesi gerektiğinin kabul edildiğini ifade etmiştir. Bu kitap çıkmadan önce de bu iddia biliniyordu ve dile getiriliyordu. Yanlış hatırlamıyorsam üç sezon üst üste şampiyon olduğumuz sezonlardan birisinde İstanbul’da oynanacak bir Altay maçı öncesinde takım ilk defa kırmızı rengin de yer aldığı bir forma giymişti. Hatta formalar yetişene kadar maçın başlaması da gecikmişti diye biliyorum. O akşam haberlerde bu Balkan Savaşı gerekçeli iddiayı öğrenmiştik. O formanın nasıl bir şey olduğunu tam olarak hatırlamıyorum. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa kırmızı ince çizgilerin yer aldığı bir çubuklu forma idi.
Resmi sitedeki tarihçe bölümünde verilen bilgiler ise bu Balkan Savaşı iddiasını yalanlıyor. Yani bizim aslında hiçbir zaman kırmızı rengimiz olmamış. Resmi sitedeki tarihçeye ilişkin bilgilerde ise Vala Somalı, Mehmet Durupınar ve Tuğrul Yenidoğan’a ait dokümanlardan faydalanılmış. Tabii ben bu konuda bir araştırma yapmayıp, yeterli kaynak okumadığımdan dolayı bir şeyler söyleyecek, iddialar ortaya atacak durumda değilim. Bu arada resmi siteye de tam anlamıyla güvenemiyorum çünkü armasında ay-yıldız olan tek klüp Beşiktaş olarak ifade edilmiş. Yanlış. Karşıyaka ve Kasımpaşa’nın armalarında da ay-yıldız vardır.
90lı yılların ortalarından 2004-2005 sezonuna kadar kırmızı formayı zaman zaman kullandık. Bu sezondan sonra kırmızı forma giymedi takım. Bu forma için “uğursuz” dendi ki tam anlamıyla saçma bir önerme. Ama post-modernizmin insanları metafiziğe, totemlere sürüklediği bir dünyada ise bu çok normal bir davranış. Ayrıca “Erkek adam renkli takım tutmaz.” gerekçesi de var ki kendince erkekliği belli bir normatif düzene sokan, sakat bir önermedir. Ama bizim lümpenleşme katsayısı müthiş hızlı bir şekilde artan toplumumuzda ne yazık ki bu tarz söylemler doğaldır, ruhumuza işlemiştir. Bu gerekçelere katılmam ise söz konusu olamaz.
İstemeden de olsa ben de para harcatan düzene alet oluyorum şu yazacaklarımla. Beşiktaş, kırmızı formayı alternatif olarak kullanmalıdır. Önemli bir gerekçe görürüz burada Türkiye Futbol Federasyonu’nun, 1952’de Yunanistan ile oynanacak maç için Beşiktaş’a milli takımı temsil etme görevini verdiğini öğreniyoruz kaynaklardan. Ayrıca şu zamana kadar da bu olayın bir benzeri daha yaşanmamış. Beşiktaş’ımız o günün şerefine atfen armasında Türk Bayrağı’nın taşıma hakkını kazanmış. Bütün bu tarihsel gerçekleri gözönüne aldığımızda kırmızı formanın sıradan bir deplasman forması olarak değil; geçmişin hatırasına, gurur duyulacak bir tarihe duyulan saygıyı sergileme açısından önem arz ettiğini düşünüyorum. Tıpkı Juventus’un, klüp kurucularının ilk belirlediği renklere karşı duyulan saygıyı ifade etmek için bir dönem kullandığı pembe deplasman forması gibi...
Yönetim, kırmızı formanın yaratacağı ürün çeşitliliği mi yoksa kırmızı formaya yer vermeyip “erkekliğe” yapılacak vurguyu güçlü bir şekilde sürdürmek mi daha fazla kar getirecek diye sıkı sıkıya hesap kitap yapıyor olabilir. Tabii son yıllarda oldukça yükselen milliyetçilik olgusunu da göz önünde tutup kırmızı formayı yukardaki tarihsel gerçeklerle süsleyip satmayı düşünmeleri ve böylece olası bir “Erkek adam renkli takım tutmaz.” tepkisine karşı meşru bir cevap vermek istemeleri de ihtimal dahilindedir zannedersem. Aslında bunu düşündüklerini ise hiç sanmıyorum. Öncelikli olarak “erkek egemen” söylemi benimseyeceklerdir. Bütün bunları yazarken de şunu belirteyim. Klübün içinden herhangi bir bağlantım yok. Dolayısıyla fikirlerimi teyit ettirebileceğim veya en azından bunlara dair ipucu niyetine sunabileceğim herhangi bir bilgi yok.
Son olarak bu formanın geçmiş yıllarda kullanılış biçimindeki bir düzensizliğe dikkat çekmek istiyorum. Rakip takımlarla renk kargaşası ihtimali olmayan çok çeşitli zamanlarda bile İnönü’de takımın kırmızı forma ile sahaya çıktığını gördüm. Kırmızı forma İnönü’de giyilmemelidir çünkü iç saha formamız doğal olarak siyah-beyaz renklerden oluşmalıdır. Bu anlamda bazı şeylerin ayrımı da iyi yapılmalıdır. Kırmızı forma ancak bir deplasman forması alternatifi olarak karşımıza çıkmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder