28 Haziran 2009 Pazar

Geçmiş Zaman Olur Ki II


Yıl 2003, kasım ayının sonları. Beşiktaş'ımız ligte "Fabian Ernst" gibi sağlam adımlarla ve kendinden emin bir şekilde ilerliyor, Şampiyonlar Ligi (ŞL)'nde İnönü'de Sparta Prag'ı epik bir maç sonucu, L'Ecoles Des Champions'taki JWings-San Podesta maçında Sezar'ın "resmen" kaleye "soktuğu" kafa golü gibi anlam itibariyle "ite ite" attığı bir golle yeniyor, bütün gözler Lazio maçına çevriliyordu. Gelgelim ki, biz bu maçı beklerken İstanbul'da, Galata'da ve Maslak'ta bombalar patlıyor, bu durum üzerine haberi alan YBF'nin izbe bir köşesindeki Ekonometri sınıfı karışıyor, sınıftaki birçok kişi elde cep telefonu ile derse girip çıkıyor, hatta bazıları ağlıyordu. Bu durumdan daralan sevgili hocamız Alpay Filiztekin dersi iptal ediyordu. Uyanık İngilizler, Beşiktaş'ımız ile Chelsea'nin İstanbul'da oynayacakları ŞL maçının yerinin değişmesi için UEFA'ya yalvar yakar haldeydi. Nasıl olmasınlar ki, işlerini şansa bırakmak istemiyorlardı. İstanbul'daki seyirci baskısından yırtma düşüncesi ve güvenlik bahanesiyle yapılan ince hesaplardı bunlar. Sanki dünyanın her tarafı güvenliydi de İstanbul'a saat başı füze yağıyordu. UEFA da onların adamı olduğu için bu saçma sapan isteklerini kabul etti ve Beşiktaş, Chelsea ile İnönü yerine Almanya'da Gelsenkirchen'de Auf Schalke Arena'da (şimdiki adıyla Veltins Arena) oynamak zorunda kalıyordu.

Cezası sebebiyle İzmir'de oynadığı maçta Beşiktaş'ımız, Konya ile 1-1 berabere kalırken, bir yıl önce olduğu gibi yine bir Zafer Biryol golüne engel olamıyordu. Hafta içi Olimpico'da şimdiki gibi kağıt helva kıvamında olmayan bir Lazio maçı vardı ve onlarla daha önceki üç maçı da kaybetmiştik. İlk yarı sonunda Sergen, Güntekin Onay'ın off-the-air tabiriyle Stam'ın belinden su alıyor, Pancu, beyaz noktadan ağları görüyor, "Curva Nord" süt liman oluyordu. "Beşiktaş Beşiktaş" sesleri canlı bir şekilde Olimpico'daydı, aynen sahadaki Beşiktaş gibi... İkinci yarıda İlhan'ın altıpas civarından kaçırdığı pozisyonun üzerinden geçmemişken, Muzzi bizimkilerin aksine fırsatı kaçırmıyor ve vole-rövaşata karışımı bir vuruşla Lazio'yu maçta tutuyordu. Sonlarda Giunti'nin kendi sahasından topu alıp Pancu misali dripling yaparak bütün sahayı geçmesi babama "üffff" dedirtiyor ama Giunti'ye eşlik eden olmuyordu. Üstüne üstlük bir de sarı kart görüp "misses next match" yazısı ekranda beliriyordu. Acısı sonra çıkacaktı...

Deplasmandaki Lazio maçında rakibi zorlayan, zorlayan ama bitirişi yapamayan takımın umut veren hali, UEFA'ya kalmanın garantilenmesi ve Chelsea maçında alınabilecek iyi bir sonuçla gruptan çıkma şansımızın epey yüksek oluşu -ki mağlup olsak bile Sparta Prag-Lazio maçındaki olası beraberlik bize yetiyordu- bana gerekli gazı vermişti. Bu maç özel bir maçtı, öyle Cafe Dorm'da sandalye üzerinde izlenmezdi. TV odasında da izlenmezdi. Çünkü her daim karanlıkta sevişen çiftler ve dizi izleyen grup halindeki kızlarla gereksiz son dakika yer ve kanal savaşına girilmemeliydi. Bu maç sinema salonunda veya YBF anfide "kocaman" ekranlarda, toplu olarak ve deli gibi bağırarak izlenmeliydi. Bu maçta coşulmayacak da ne zaman coşulacaktı.

O zamanlar okul hala çok kalabalık değildi, bazı izinler alınabiliyordu. Turgay Abi ile güzel bir şekilde konuşup derdimi anlattıktan sonra maç için YBF anfiyi kullanma iznini alabildim. O dönemde tasarım dersi almanın verdiği güven ve bu işlere meraklı olmanın verdiği şevk, Beşiktaş aşkı ile birleşince yukarıdaki maç duyurusu afişini newsgrouplarda yayınlamak üzerine yaptım.

Font kullanımı dışında oldukça "kabul edilemez" bir işti bu afiş. Buna rağmen bu duyuru müthiş heyecan yarattı ve herkes o gün anfiyi doldurdu. Pancu ilk yarıda kaçırdığı pozisyon ile anfide epey küfür yemişti. Fena da gitmiyordu maç, en azından oyun dengedeydi, Sparta-Lazio maçı da berabere gidiyordu. Devre arasında Tuncay, anfinin ortasındaki merdivenlerde beliriyor, "Alen"leşiyor, anfinin sağını ve solunu bir parmak hareketiyle susturuyor ve bütün anfi hep bir ağızdan "Sevdim seni bir kere/Başkasını sevemem/Deli diyorlar bana/Desinler değişemem desinler değişemem oooooooooooo" diye bağırıyordu. Teknik elemanımız, cehennemden gelen DJ'imiz Güneş de anfideki kontrol odasında gerekli CD'yi çalıyor ve bütün anfi "Hadi Hisset" ile raks ediyor, kendinden geçiyor, coşuyor da coşuyordu. YBF anfi tarihi bir gün yaşıyordu.

İkinci yarı yine iyi-kötü giderken "bir değişken", nasıl bir değişken olduğunu gösterdi. Evet, Yasin Sülün'den bahsediyorum. Niye Giunti'nin yanında esamesinin bile okunmayacağını, niye "yedek" hatta bu camiada en fazla top toplayıcı olması gerektiğini bize gösterdi. Verdiği bir geri pas, durum itibariyle geri dönüşümü çok zor olan bir hataya dönüştü ve golü yedik, toparlanamadı takım, hayalete dönüştü, yürüyemedi ve sonra da ikinci golü yedi. Maç bitmişti ve anfi boşalmaya başlamıştı ki o uyuz eden, S.Prag-Lazio maçının sonunu gösteren minik ekran, mevcut ekranın kenarında göründü. Herkes nefesini tutmuş o maçı izlemeye başladı. Maç berabereydi ve bu şekilde biz 2. olarak Chelsea'nin ardından gruptan çıkıyorduk. Birkaç dakika vardı bitmesine ve olan oldu. Peruzzi boşa çıktı, skandal ötesi bir gol yedi. Film koptu, Prag turladı, geriye Pancu, Yasin ve Peruzzi namına ezilmiş birkaç boş kola kutusu kaldı.

5 yorum:

Tuncay dedi ki...

sahane bi tarihten bir yaprak yazisi olmus..

mac sonunda odaya gidip direk uyumustum sinirden. son yillarda mac izlerken en uzuldugum macti heralde.

o sezon bu siralar sallantiya girmeye basladi.. samsun faciasi, ilhan satildi, valencia'da 92de sissoko'nun golu, istanbulspor maci..

ne igrenc bi sezon sustum ya

serkan dedi ki...

radiohead - creep eşliğinde tekrar okuyunuz..

Şairler Parkı dedi ki...

O küçük ekranı sanırım hiç unutmaycağız. Futbolla ilgili kaybedenler üzerine bir film çekilse finalinde bunu düşünmek çok abartı olurdu. 2-0'dan 2-2 ye gelen maç. Ve son dakikada o küçük ekran. Frikik golüyle maç bitmişti yanlış hatırlamıyorsam. O vakitten beri hala kırmızı formamla maç seyretmem.

Blogunuz hayırlı olsun.


marmara

serkan dedi ki...

Teşekkürler şairler parkı..senin gibi beşiktaşlıların da katkılarına her zaman açığız..

Şairler Parkı dedi ki...

Küçük ekran herkes de bir travma yaratmıştı. Gözler ekranın sağ alt köşesine kitlenmiş, bozuk bir televizyonda izliyordum. Şimdi bu da gol olurmuş dedi arkadaş. Oldu. Ondan sonra da neler olmadı ki. Hoş geldiniz arkadaşlar, blogunuz hayırlı olsun.

Ege