28 Kasım 2010 Pazar

Geçmiş Olsun...

























Manuel Fernandes































Yeni transferimiz hayırlı olsun demekten başka bir şey düşmüyor tabii ki bize. Transferde Bernd Schuster ve Q7'nin referansları (Portekiz milli takımından) olduğu düşünülünce insanın içi rahatlıyor bir nebze . Ancak sezon öncesi planlama - yabancı kontenjanı - transfer politikası gibi bir kaç olguyla yanyana gelince alaturkalıktan ödün vermediğimizi görüyoruz yine..

Bu sene 90 dakika üç Valencia maçı izledim, ikisinde oynadı arkadaşımız. Açıkcası bu sene ilk 11'de yeri garanti olan bir arkadaşımız değil. Albelda - Mehmet Topal - Banega - Tino Costa'nın olduğu takımda ilk 11 oyuncusu olmak da kolay değil zaten. Bu sezon ŞL'de 4 (ki bunlar hep son 15 dakikalık dilimde oyuna dahil olarak) La Liga'da 7 maça çıktı (5'i ilk 11 ve 90 dakika).
Aslında La Liga'da ilk 11'de yer alıp 90 dakikayı tamamladığı beş maçın dördüne bakınca futbol karakteri hakkında önizlenime sahip olabilirsiniz: Barcelona - Sevilla - Athletico Bilbao - Mallorca. Evet arkadaşımız fazlasıyla defansif özelliklere sahip bir oyuncu. Kimse kendisinden hücumda ekstra işler beklemesin.

Bana göre bir Emre değil (bkz. Rıdvan Dilmen'le Bir Alex Değil) ama çok çok iyi bir Aurelio ve iyi bir Ernst olabilir. Hücumdaki katkısı da maximum Ernst ya da Kleberson seviyesinde olur. Bunun dışında bir de ekstra özellik; Aurelio Ernst ya da Kleberson'un yapamayacağı Stoper katkısını da yapabilir. La Liga'da stoper oynadığı bir kaç maçını da izlemiştim. Fizik dezavantajına rağmen (1.76) pozisyon sezgisinin iyi olduğunu belli ediyordu. Ayrıca korakor mücadeleden de kaçmıyor gibi. Gönlümüzden son şampiyonluktaki Ernst katkısı ya da 100.yıldaki Federico Guinti etkisi geçiyor.

"Bu adam gelince Ernst-Aurelio-Necip-Fink ne olacak!" tartışmalarını sizlere bırakıp yazının sonunu Ich Emre'den güzel bir cümle ile getirip kaçalım... "Beşiktaş bir yabancı daha getiriyor.. Yıldırım Demirören derin dondurucuyu çoktan çalıştırmıştır, bakalım kimin sözleşmesi dondurulacak."


24 Kasım 2010 Çarşamba

Medyadaki Peçete Terkler...

Geri zekalılık bedava tabii..Ülkemizdeki "Futbol Medyası"nın geçim kaynağı, stratejisi, ana akımı ve karar vericileri de malumunuz. Hal böyle olunca ortaya her gün ayrı bir pislik bırakılıveriyor. Fındık kadar beyinleri ile muhakeme yapamadan, olmayan akıllarına gelen ilk cümleleri çiziktiriveriyorlar. Aşağıda bu mühim vecizelerden son günlerdeki favorilerimi alıntılıyorum.

İlk örneğin yazarına ulaşamadım ama Zürriyet gibi büyük! bir medya kuruluşundan: Şu meşhur "60'ların futbolu" polemiğine gönderme yapacaklar akıllarınca. "1960'ta kalmışsınız" başlıklı yazıda geçen cümle:
"1959’da doğan ve 1960’da sadece 1 yaşında olan teknik adamın bu sözleri şaşkınlıkla karşılandı."
Burada bu geri zekalılığı irdeleyecek kadar düşmedik tabii ama kayıtlara geçsin, seviyenin, zeka parıltılarının nerelerde gezdiğini belirtelim (Bu arada tarih yazarlarından rica ediyorum lütfen bundan sonra yaşamadıkları görmedikleri 100-200 yıl öncesine ait olaylar üzerine yazmasınlar!! olum siz daha doğmamıştınız o günlerde neyi yazıyorsunuz??)..

İkinci örnek ise önemli bir Türk büyüğü olan Ahmet Hoca'dan geliyor: Gazetedeki yazısından alıntımız şu şekilde:
"Schuster'in Konya maçından sonraki rezilliğine ne demeli? Türkiye'de 1960'ların futbolu oynanıyormuş! Bu, komik, çocukça ve futbol cehaletini ortaya koyan bir açıklamadır.Günümüz şartlarında hangi takım 1960'ların futbolunu oynarsa en az üç oyuncusu sahadan atılır. Bunu Schuster'in beyni anlayamıyor. Oyun kuralları 50 sene içerisinde o kadar çok değişti ki; artık kanataçyo ya da sokak deyimiyle"Çanakkale geçilmez" futbolunu oynayabilmek pratik olarak mümkün değil.
Velev ki; Schuster söylediği bu saçma sözlere gerçekten inanıyor. O zaman Türkiye'ye niye geldin kardeşim? Türkiye'ye tatil planlayan bir Alman turist bile gideceği şehirdeki otelleri, restoranları, barları inceleyip gelirken sen böylesine yine senin sözlerinle demode bir futbol ülkesine neden geldin?"

Bunun neresinden tutsam elimde kalır ama yazdığı iki satır müsveddenin basımında catenaccio (katanaçyo) kelimesini bile kontrol etmekten aciz bir adamın cürreti ve hiddeti hakikaten takdire şayan!

İşte Beşiktaşlı; sağımız solumuz sobe noktasına gelmiş bulunuyoruz. Schuster babamızın oğlu değil, Schuster'i müdaffa etmekle görevli de değiliz. Biz Beşiktaş taraftarıyız ve desteğimiz sadece Beşiktaş içindir. Schuster'i beğenmezsin, nedenlerini açıklarsın ve her zaman eleştirebilirsin ancak lütfen Schuster ile ilgili konuşurken iki saniye yutkunup yukarıdaki örneklerde olduğu gibi "geri zekalı" konumuna düşmemeye özen göster..