23 Haziran 2015 Salı

Çubuklu Katilleri

Son forma yazımda Adidas'ın nasıl bize yıllardır düzgün bir çubuklu forma yapamadığından bahsetmiştim. O yazıda ismi geçmemiş, fakat daha önce çok defa da yazdığım gibi, çubuklu denince son yıllarda benim ve birçok Beşiktaş taraftarının verdiği örnek Juventus oluyordu. Nike son birkaç senedir Juventus üzerinden cümle aleme "çubuklu forma nasıl yapılır" dersi veriyordu.




Juve bu sene tarihi bir hata yapıp Adidas'a geçmiş, Adidas da hemen cezayı kesmiş tabi.




Kollar konusunda yine bizden daha şanslılarmış, en azından çubuklar orada devam etmiş. Ama Adidas bize çaktığı o garip sırtı Juventus'a da çakmış. En azından bu konudaki istikrarlarını takdir ediyorum, dünya devi falan tanımıyorlar, aynı iğrençliği utanmadan herkese sunuyorlar. Göğüs reklamı konusunda sanırım bizle aynı durumdalar, ama Jeep logosunun çerçeveli bir versiyonu olduğu için yırtıyorlar. Çubukların inceliği konusunda ise bizimki daha iyi görünüyor, en azından orada öndeyiz.

Sonuç olarak Adidas bir efsaneyi daha yerle bir etti, tebrik ediyorum. Sektörün belki de en büyük firması olup, futbolun en klasik forma tipini (çubuklu) en kötü yapan firma olmayı başarıyorlar. Hakikaten alkış!

Görsel kaynak: http://www.footyheadlines.com/2015/04/adidas-juventus-15-16-kit.html

12 Haziran 2015 Cuma

2015 / 2016 Formalarımız

Okumaya üşenenler için über özet: Formalar geçen seneden daha iyi, bir önceki seneden ise daha kötü. Aşağıda görsellerle nasıl daha iyi olabileceğini anlattım. (Çok yaşa photoshop)

---


Beşiktaş bu sene adeti olmayan bir hareket yaptı ve 12 Haziran itibariyle yeni sezonda giyilecek formaları tanıttı. Genelde üç büyükler arasında formayı en son açıklayan takım olduğu, bunu da Temmuz sonu / Ağustos başı gibi yaptığı için erken gelen formalar bizim için de hoş bir sürpriz oldu. Bu sezonun formalarını incelemeden önce artık blogda adet olduğu üzere (senede 1 tane post giriyoruz, o da bu işte) 2014/2015'de giyilen formaları inceleyelim.

Daha önceki incelemeler:
2012/2013
2013/2014



Görüldüğü üzere Beşiktaş geçtiğimiz sezon forma geleneği açısından ortalama / ortalamanın üzeri arasında bir sezon geçirdi. Sevindirici olan şey, iç sahada tek maçlık garip bir istisna dışında hep beyaz formanın giyilmesiydi. Sadece Kasımpaşa maçında anlamsız bir şekilde kırmızı forma giyildi. Herhalde "ya bizim böyle bir formamız vardı" diye o günlük böyle bir değişikliğe gittiler.

Yanlış olansa beyaz formanın altına giyilen beyaz şorttu. Daha önceki forma kültürü yazımda beyaz forma / siyah şort konusuna epey değinmiştim zaten, bu sezonun başında da federasyona verilen listede iç saha kombinasyonu doğru bir şekilde beyaz forma / siyah şort olarak görünüyordu [link]. Hatta "beyaz forma / beyaz şort" "dış saha #2" olarak yazılmıştı. Fakat bilemediğim bir sebepten dolayı iç sahada ağırlıklı olarak beyaz şort giydik. Bu geçen senenin yanlış yapılan uygulamalarından biriydi.

Avrupa'da ise şaşırtıcı derecede istikrarlıydık.


O kadar istikrarlıydık ki, içerideki Partizan maçı olmasa UEFA'nın daha önceden bildirilen formaları bize zorla giydirdiğini düşüneceğim. Neden bir tarafta doğru yapılıyorken öbür tarafta keyfi bir uygulama sürüyor anlamak mümkün değil. Yine de forma açısından kabus gibi geçen 2012/2013 sezonundan sonra bu sezon, forma açısından başarılı sayılabilecek şekilde geçti. İçerideki 17 maçta da beyaz forma / siyah şort ile çıkacağımız bir sezonun hayaliyle bu konuyu kapıyor, yeni formalara geçiyorum.



Daha büyük görselleri şuradan bulabilirsiniz: [Link]

İlk dikkati çeken şey çubuklu formanın geri dönmüş olması, geçen sene çubuklu çıkmayınca bazı taraftarlar tepki vermişti fakat bir senelik ara bence büyük sorun değildi. Nitekim Adidas'ın yıllardır bize düzgün bir çubuklu forma yapamadığını düşünürsek son derece kabul edilebilir bir araydı. Bu sene çubuklu geri dönünce Adidas cephesinde hiçbir şeyin değişmediğini de görmüş olduk, çubuklu malesef yine kötü. Ama oraya girmeden önce beyaz formayla başlayalım.

Adidas geçen sene Vodafone uğruna her formaya soktuğu kırmızı renkten dolayı epey tepki almış olacak ki, bu seneki formaların lansmanını #başkarenkyok hashtag'iyle yaptı. Bu değişimden en olumlu etkilenen de şüphesiz beyaz forma oldu. Göğsündeki anlamsız kalın şeritleriyle ve yoğun kırmızı kullanımıyla geçen senenin en başarısızı olan beyaz forma bu sene epey toplamış. Düğmeli yakası ve abartılmamış siyah detaylarıyla zarif bir forma olmuş, siyah şortun üzerinde son derece güzel duracağını tahmin ediyorum. Fakat gel gelelim geçen senenin problem çocuğu Vodafone bu sene de ortaya çıkmış. Vodafone yazısının kırmızı olması yetmiyormuş gibi, bir de beyaz logoyu göstermek için altına son derece kaba bir gölge atılmış. Formanın orta yerinde lönk diye duruyor, tüm o zarifliği alıp götürüyor. Peki ne yapılmalıydı? 2000'lerin başındaki Manchester United formalarında olduğu gibi Vodafone logosu tek renk ve siyah olarak kullanılmalıydı.



Siyah forma yine bu senenin uzak ara en iyi forması olarak görünüyor. Yakasındaki detaydan tam emin değilim, ama yine de benim bu sene alacağım forma siyah olacaktır.

Gelelim çubukluya... En son ne zaman güzel bir Adidas çubuklusu gördüğümü hatırlamıyorum, ama kötülerin de kötüleri hep bize yapılıyor. Mesela yıllarca Fenerbahçe'nin çubuklusunun arkasında da çubuklar bir şekilde görünürken bize hep dümdüz sırtlar bastılar. En sonunda bizi düzelteceklerine Fener'i bozdular, geçen sene o güzelim reklamsız formanın arkasını dümdüz yaptılar.

Bu sene, sonunda çubukları arkaya taşımaya çalışmışlar, fakat hiç anlayamadığım işler yapmışlar. Arkada, en dıştaki beyaz çubuklar aniden kesiliyor, sanki baskı hatası gibi incecik kalmışlar. Uzaktan bakınca formanın kıçında leke olmuş da, başka bir çubuklu formadan bir parçayı oraya dikmişler gibi duruyor. Neden, nasıl kim böyle bir karar aldı aklım hayalim almıyor. Bu orijinal hatanın yanında Adidas'ın yıllardır bıkmadan tekrarladığı hatalar da var tabi. Çubukların kollarda devam etmemesi bunlardan en belirgini, sadece göğüs kısmına çubuk yapınca çubuklu forma olmuyor. Hadi Nike falan bu işi doğru yapıyor, onlara bakmıyorsunuz, gidip 90'ların Adidas formalarına da mı bakmıyorsunuz anlamıyorum ki...

Bir de göğüs reklamı konusu var. Kollara, sırta o çubukları asla uzatmayan Adidas konu göğüs reklamına gelince çubukların bütünlüğünü vatanın bütünlüğü gibi savunuyor. Israrla oraya reklam için kutu açmıyor, ondan sonra gelsin konturlar, gölgeler, farklı renkler, ıvırlar zıvırlar. Halbuki açın basit bir kutu, tek renk reklam da oraya basit bir şekilde girsin.

Bazen çok detay konulara girdiğimin farkındayım, yazıyı okuyan sayılı insanın kafasında da "artık bunların da ne önemi var lan" gibi bir fikir oluştuğunu tahmin ediyorum. Lakin önemliler, bunu kanıtlamak için de sizlere birkaç görsel hazırladım. Bunlar kesinlikle benim forma tasarımlarım değil, mevcut tasarımları kurtarmak için neler yapabileceğimizi görmek için son derece hızlıca hazırladığım birkaç çalışma. Birçok girebilecğim konuya da girmedim (mesela tüm formaların ensesinde yazan o çirkin Beşiktaş yazısı, o nedir abi ya?), minimum doknuşla en iyi sonucu elde etmeye çalıştım.

Soldakiler orijinal formalar, sağdakiler benim çalışmalarım.







Siyah formaya hiç dokunmadım, Vodafone logosunu tamamen beyaz yapabilirdim ama o kadar kırmızı kullanımı da dünyanın sonu değil. Beyaz formada tek yaptığım Vodafone logosunu yukarıda örnek verdiğim Manchester logosu gibi tek renk kullanmak. En çok işlemi çubukluda yaptım, Vodafone logosunu tek renk ve pencere içinde kullandım. Çubukları da kollarda ve yanlarda devam ettirdiğim. Dediğim gibi 1 saat içinde hızlıca yapılmış çalışmalar, ama ona rağmen net bir fark olduğunu düşünüyorum.

Sonuç olarak, geçen seneyle kıyaslarsak:
- Beyaz forma kesinlikle daha iyi.
- Geçen seneki siyah forma aslında daha karizmatik duruyordu, fakat Milan forması gibiydi. Bu seneki de ona son derece yakın kalitede, ama siyah-beyaz olduğu için oyum bu seneye.
- Çubuklu forma yine kötü yine kötü. Geçen sene çubuklu yoktu ama bir önceki 2013/2014 çubuklusu kesinlikle bundan daha iyiydi. Geçen seneki kırmızı forma da son derece derli toplu bir formaydı.

Son karar: 2014 > 2016 > 2015

15 Ağustos 2014 Cuma

14 Ağustos 2014 Perşembe

Babamızı kaybettik



Başımız sağolsun...

18 Temmuz 2014 Cuma

2014 / 2015 Formalarımız

Aslında bu yazıyı yazmak hiç içimden gelmiyor. Önder Özen'e yapılanlar ve istifa "ettirilmesi"nden sonra ne Beşiktaş, ne de futbol konuşmak istiyorum. Fakat forma kültürü üzerine bu blogda bir takım yazılar yazdık, gerekli bilinci oluşturmak için o istikrarı korumak önemli. O yüzden elimden geldiğince birşeyler karalamaya çalışacağım. Sevgili Önder Özen'i ise bence malesef çok arayacağız, kendisinin ayrılması ile ilgili daha detaylı görüşlerim şurada: https://eksisozluk.com/entry/44238631

Geçen sene başında 2012/2013 formalarımız ve forma kültürü üzerine uzunca bir yazı yazmıştım (link), lafa oradan başlamak en doğrusu gibi geliyor. Orada Beşiktaş'ın sezon boyunca giydiği formaları sıralayınca şu manzara ortaya çıkıyordu.



İç saha forması diye birşeyin olmadığı, "uğur" kavramının forma kültürünün önüne geçtiği bu garip düzene o zaman baya giydirmiştik zaten. 2013/2014 sezonunun tablosuna bakınca ise çok daha güzel bir manzara ile karşılaşıyoruz.



Sezon başındaki ilk iç saha maçında formayı tanıtma amacıyla siyah forma giyilmişti. O zaman bundan pek hoşlanmayıp yine aynı tutarsızlığın habercisi olacağından korkmuştum, ne mutlu ki beni yanılttılar. O maçtan sonra içeride sadece 1 kere siyah forma giyildi, o da Soma faciasından sonra yas sebebiyle giyilen Gençlerbirliği maçı. İçerideki kalan 15 maçın 13'ünde iç saha 1. forması giyildi. Kalan 2 maçta ise iç saha #2. Kayserispor maçında Kayseri tamamen düz sarı formayla sahaya çıkmış, bu Beşiktaş'ı iç saha 2'ye zorlamış olabilir. Fakat Antalya maçında Antalya tamamen düz kırmızı forma giymiş, bizim neden iç saha 2'yi tercih ettiğimizi çıkaramadım. Yine de geçen seneden sonra böyle bir performansı öpüp başıma koyarım. Bu sene 17'de 17 yapma umuduyla.

Geçen seneden dikkat çeken bir başka nokta ise 3. formanın (gri) ligde hiç giyilmemiş olması. Zaten çubuklu veya siyah formaların uygun olmayıp grinin uygun olacağı bir durumla karşılaşmak epey zor olacağından, aslında çok da sürpriz bir sonuç değil.

Gelelim bu senenin formalarına:





Forma geleneği bakımından bakarsak beyaz formanın geri dönmesi ve siyah şort / beyaz tozluk ile kullanılıyor olması çok doğru ve önemli adımlar. Yine geçen sene yapılan yanlışlardan devam edersek, Beşiktaş ambleminin küçültülüp forma ile orantılı bir boyuta indirgenmiş olması yine çok sevindirici bir gelişme. Açıkçası bu konunun kalıcı olmasından baya endişe ediyordum, epey rahatladım.

Fakat tasarım açısından bir takım sıkıntılar var, bunların en büyüğü Vodafone reklamı ve onla beraber heryere giren kırmızı renk. Vodafone'un logosundaki kırmızıda ısrar etmesinden ve tasarımları bozmasından endişe ediyordum. Görünen odur ki gerçekten ısrar etmişler, tasarımcı arkadaşlar ise bunun göze batmasını engellemek için formaya kırmızı detaylar yedirmeye çalışmışlar, fakat sonuçlar bence çok arzu edildiği gibi olmamış.

Kırmızı forma en risksiz olanı, kumaştaki detaylar zarif, formaya az da olsa zenginlik katıyor. Tanıtım metninde o desen yine Baba Hakkı'ya bağlanmış. 2009/10 sezonundaki, Bayern München'dan çaktıkları o rezil baklavalı formayı utanmadan Baba Hakkı'ya bağlamalarından sonra epey sinirlenmiştim. Ama bu sefer hakikaten Baba Hakkı'nın süveterinin desenini almışlar gibi duruyor, o yüzden en azından çabayı takdir ediyorum. Formada genel olarak gereksiz numaralar yapılmamış ve sade bir sonuç elde edilmiş. İki sene önceki kırmızı forma çılgınlığından dolayı kendisine mesafeli olsam da kötü diyebileceğim bir forma kesinlikle değil.

Siyah forma bu sene de yine en beğendiğim forma oldu, ama bu kesinlikle sorunsuz olduğu anlamına gelmiyor. Yine Vodafone logosunu yedirmek için kırmızı çizgiler tercih edilmiş ve ortaya Milan forması tadında bir forma çıkmış (buraya döneceğim). Lyon formasının üzerinden hazırlanan görsele (link) bakınca kırmızı yerine beyaz tercih edilmesi durumunda ne kadar daha etkileyici bir forma çıkacağını görebiliyoruz. En azından Beşiktaş formasına benzeyen bir forma olurmuş. Formadaki tüy desenini ne beğendim ne beğenmedim, olmasa da benim için olurmuş. Fakat bu forma ile kullanılan tozluk çok yanlış bir tercih. Her yere kırmızı koyduktan sonra beyazı o kadar alakasız bir yere, hem de o kadar yoğun bir şekilde sokmak son derece göze batmış. Diğer formalardaki gibi sade bir tozluk seçimi çok daha güzel olacaktır.

Gelelim beyaz formaya, en büyük sorun malesef burada. Logoyu tek renk (siyah) yapmak yerine şunların tercih ediliyor olması içimi acıtıyor. Niye o kadar büyük kırmızı bir şerit var? Hadi onun içine logoyu koydun, niye üzerinde aynı bodozlukta siyah bir şerit var? Bari altlı üstlü iki ince siyah şerit çekseydiniz de Vodafone reklamı öyle emanet durmasaydı? Şöyle zarif bir beyaz formamız olmamasını bırakın, üç formayı toplayınca bu sene siyah/beyaz formamız da yok. Kırmızı asla siyah veya beyaza "destek" rengi konumunda değil, ya ana renk ya da yan renk. Biraz yukarıda Milan formalarına benzemiş yazmıştım, bunu formaları ilk gördüğümde de düşünmüştüm, daha sonra şu görsel geldi:


Kaynak: https://twitter.com/ed_dzeko_11/status/488985111858532352/photo/1

"Aha oradan çalmışsınız" demeyeceğim, zaten Adidas'ın belirli kalıplar üzerinden gittiğini biliyoruz, yukarıda da Lyon kalıbından bahsettik. Geçen sene 110. yıl olduğu için bize özel ilgi gösterdiklerini, bu sene onun olmayacağını da biliyorduk. Ama bu formalar kırmızı / siyah renklere sahip bir takım için hazırlanmış arkadaş, onu siyah / beyaz renkli bir takıma uygularken biraz efor sarfetmeniz gerekiyor, aksi takdirde ortaya çıkan sonuç böyle göze batıyor.

Bir de bütünlük konusu var, her formada tamamen farklı bir yaka tarzı tercih edilmiş. Hadi siyah formanın yakasını tüm formalarda kullanırsan biraz fazla olabilir, ama diğer 2 forma niye aynı tip yakaya sahip değil? Bu formaların aynı sezona ait olduğunu belli etmek için, bir tutarlılık yakalamak için aynı yaka tipinin tercih edilmesi daha doğru olmaz mıydı?

Son olarak Beko hakkında bir iki kelime etmek isterim. Öncelikle bazılarınız duymuştur, Beko'nun logosu değişti. Barcelona'nın formasında bunu kullanırken bizde niye eski logoyu tercih ettiler bilmiyorum. Belki Türkiye pazarında eski logoyu kullanmaya devam edeceklerdir, belki de taraftar bağlılığından dolayı eskisini tercih etmişlerdir. Bu bir yana, kullandıkları logo çok büyük, gerçekten çok büyük. Neredeyse göğüs reklamı ile aynı boyda. Sırf arkada diye umarım az para almamışızdır, çünkü fazlasıyla dikkat çekiyor. Beko diyince benim de aklıma 90'ların güzel Beşiktaş'ı geliyor, ama sanki bu iyi niyet ve gönül bağı biraz sömürülmüş, ayıp olmuş.

Genel olarak baktığımızda, forma kültürü açısından sevindirici gelişmeler yaşanmış, tanıtım metninde bile kulübün beyaz forma geleneğinden bahsedilmiş. Dev amblem gibi komikliklerden vazgeçilmiş. Fakat belki stad sponsorluğunun da etkisiyle Vodafone'a fazlasıyla iltimas geçilmiş. Yine benzer bir şekilde formada yer alması özel olarak rica edilen Beko'ya fazlasıyla cömert davranılmış. Bu durum da forma tasarımlarını olumsuz yönde etkilemiş. Geçen senin altında, ama geçtiğimiz 10 senenin ortalamasının üzerinde bir forma üçlüsü ortaya çıkmış.

10 Haziran 2014 Salı

Hayvansın The Guardian!

Dünya Kupası'nın başlamasına sayılı günler kala beklenmedik bir sorunla karşı karşıya kaldım, bu bilinçli bir şekilde izleyeceğim 7. dünya kupası ve ilk defa moda giremiyorum. Kupa için heyecanlanmıyorum, maç günlerine bakmıyorum. Geleneksel "gruplardan kim çıkar da kimle eşleşir" excel tablosunu bile doldurmadım.

Lakin geçen günlerde bu durumu biraz kırmaya başladım, youtube'dan italia 90 destekli videolar sayesinde ufaktan bir kıpırdanma yaşadım. Bugün ise The Guardian muhteşem darbeyi vurdu!
http://www.theguardian.com/football/ng-interactive/2014/may/30/-sp-world-cup-kits

Blogda yazdığım birkaç yazıyı bilenler forma kültürü konusunda hassas olduğumu bilir, meslek de grafik tasarım olunca forma konusu ayrı bir ilgimi çekiyor. The Guardian süper bir iş yapmış, bu sene kupadaki tüm takımların, Dünya Kupası tarihi boyunca giydiği tüm iç ve dış saha formalarını derlemiş. Sonra da bunların ilüstrasyonlarını aynı görsel dille yapmış, ortaya enfes bir iş çıkmış.



Umarım kupadan sonra bu işi geliştirirler. İlk aşama olarak Dünya Kupası'na katılmış tüm takımlar, sonra Avrupa Şampiyonası ve Copa America, sonra da bunların sadece kupalarda giydiği değil tüm giydikleri formalar gibi bir yol haritası izlenebilir. Ondan sonra al sana gelmiş geçmiş en iyi forma arşivlerinden biri.

Allahım zevkten öleceğim sanırım.

22 Nisan 2014 Salı

Yapmış olmak için iş yapmak

Bu aralar memleketin futbol gündemi Passolig komedisiyle meşgul. O apayrı bir yazının konusu aslında, ama ben bu sefer çok daha "light" bir konuya gireceğim. Biliyorsunuz 2012 yılında yürürlülüğe giren Sportif Ekipman Talimatı ile, ligimizdeki takımların sırt numaralarında bir bütünlük yakalanması hedeflendi. Bunun için de 2013-2014 sezonunda liglerimizdeki tüm takımların formalarındaki sırt numalarında ve futbolcu isimlerinde Arial yazı tipi kullanması zorunlu hale getirildi.

Uygulama başından sorunluydu aslında. Amaç şüphesiz ki dillerden düşmeyen "ligimizin marka değeri"ni yükseltmek idi. Bunun için de muhtemelen "Premier League gibi olsun ya" gibi bir noktadan yola çıkılmış, üzerine de fazla düşünülmemişti. Nitekim seçilen yazı tipi herhangi bir word dökümanını açtığımızda karşımıza ilk çıkan yazı tiplerinden biri olan Arial idi. Amaç marka değerini yükseltmek (hatta bir marka değeri yaratmak) ise, aynen Premier League gibi, lig için özel bir yazı tipi tasarlatılabilirdi. Bu yol seçilmese bile en azından bir komite kurulur, diğer yazı tiplerinden ayrışan, karakterli bir yazı tipi seçilmesi sağlanabilirdi. Görülüyor ki bunlar yapılmadı, kimin nasıl yaptığını bilmediğimiz bir şekilde Arial'de karar kılındı.

Lig başladı, biz de bu duruma (mecburen) eyvallah diyip çıkacak formaları beklemeye başladık. Bir yandan da ben bir Beşiktaşlı olarak duruma içten içe sevinmiştim, zira son 3 senedir gerçekten birbirinden kötü, farklı olacam diye rezil olmuş, kabus gibi yazı tipleri kullanıyorduk. En azından Arial düzdü, sıradandı. Bizi daha kötüsünden korumuştu. Lakin lig başlayıp ilk maça gittiğimizde insanların sırtında gördüğüm yazı tipi yine içimi burktu. Bu sene Beşiktaş ilk defa eli yüzü düzgün bir yazı karakteri seçmişti, ama Arial yüzünden o da mundar olmuştu.

























Bu sene kullanamadığımız yazı tipi.


Dediğim gibi ligler başladı, ama sahalarda o arzulanan görsel bütünlükten eser yoktu. İlk dikkati çeken Fenerbahçe'nin kullandığı karakterlerin daha kalın olmasıydı. Beşiktaş ve Galatasaray'ın dahil olduğu birçok takım ondan daha ince bir yazı tipi kullanıyordu. Bir de Kasımpaşa gibi çok çok daha ince bir karakter kullanan takımlar vardı. Hepsini yanyana koyunca da ortaya şöyle bir kakafoni çıkıyordu.



Aslına bakarsanız şu resimde talimata tek uyan takım Kasımpaşaspor. Onların kullandığı yazı tipi Arial; Beşiktaş, Galatasaray ve ligin çoğunluğunun kullandığı yazı tipi Arial Bold. Fenerbahçe ise Arial Bold'u alıp etrafına kontür attığı için Arial Bold / Arial Black arası bir yazı tipi yakalamış durumda. Talimatta yazı tipi tek bir yerde geçiyor, orada da şu şekilde yer alıyor "En üst iki profesyonel ligde yer alan kulüpler, resmi müsabakalarında bu talimatta yer alan ölçüler çerçevesinde “arial” yazı tipindeki numara ve büyük harfleri kullanmak zorundadırlar." Yani dediğim gibi işi tek kuralına uygun yapan Kasımpaşaspor ve onun gibi "ince" yazı tipi kullanan takımlar. Sonuç olarak bir "birlik" olmaktan çok uzak bir manzara ile karşılaşıyoruz. Durumun absürdlüğü Fenerbahçe - Kasımpaşa maçında daha da net ortaya çıkıyor.



Şu fotoğrafa bakıp "Evet bu ligde forma numaralarına bir standartizasyon getirilmiş, çok güzel olmuş" der misiniz? Aklı başında olan adam demez, ama TFF'nin başında bunlardan bulunmuyor olsa gerek ki sene başında bu numaralara onay verip sonra da müdahale etmemişler. Farklılıklar tabi ki burada da bitmiyor. Eskişehirspor ile Beşiktaş aynı karakteri (Arial Bold) kullanıyor. Ama Eskişehirspor harf arasını öyle bir açmış ki, ikisi birbirinden dünyalar kadar farklı görünüyor. Yemin ederim bir tasarımcı olarak Eskişehir maçında numaralara bakmaktan maça konsantre olamadım.




Sonuç olarak baktığımızda, nereden tutsan elimizde kalan bir uygulama ile karşı karşıyayız. Bu uygulamanın düzeltileceğine veya iptal edileceğine dair de herhangi bir habere ben şahsen rastlamadım. Seneye de bu şekilde devam edeceğiz gibi görünüyor. Sırf "yaptık" diyebilmek için yapılmış bir uygulama ve en basit konulardan birini bile yüzüne gözüne bulaştıran bir federasyon. Siz şimdi şunu bile beceremeyen adamların e-bilet gibi dev bir uygulamanın altına girip, alınlarının akıyla çıkmasını bekliyor musunuz?

Ben de öyle düşünmüştüm...


Not: Eskişehir formasındaki numaraları okumakta zorlandınız değil mi? Federasyon Eskişehir'in kırmızı üzerine siyah yazı karakteri kullanmasına izin veriyor, fakat Galatasaray'ın kırmızı/koyu kırmızı çubuklu formasına sarı forma numarasına yazmasına izin vermiyor. Forma çubuklu olduğu için sırta numaralar için bir çerçeve açılmasını şart koşuyor. İki rengin birbirine çok yakın olması ve bunlarla bariz koyuluk farkı olan bir yazı tipi kullanılması durumunda çerçeveye gerek olmadığını algılayaman bir zihniyet. Bir yandan çerçeveyi namusu gibi savunuyor, öbür yandan da koyduğu Arial kuralını takip bile etmiyor.

13 Kasım 2013 Çarşamba

Önder Özen'den kısa kısa


Burayı çok boşladık bu aralar. Aslında ara ara notlar alıp bunları paylaşmak üzereyken vaz geçiyorum son zamanlarda. Gündem çok yoğun ve olaylar hızlı gelişiyor. Yakın zamanda esaslı bir değerlendirme yapmak istiyorum ve sanırım bunun için ilk yarının bitmesini bekleyeceğim. Bu arada uzun bir adan sonra elimin buraya varmasını sağlayan Önder Özen oldu. Kadir Has Üniversitesinde bir panele katılmış ve oldukça güzel değerlendirmelerde bulunmuş. Şairler Parkı Blog sağolsun bunları derleyip yayımlamışlar. Ben de oradan alıntı yaparak bu güzel değerlendirmelerin bir nebze daha çok okunmasına katkı sağlamak istiyorum zira bu fikirler çoğaldıkça, itibar gördükçe güzel günlere yaklaşacağız.

http://sairlerparki.blogspot.com/2013/11/onder-ozen-kadir-has-universitesi-panel.html

- Sambade ile anlaştıktan sonra planlarımız hakkında konuştuk. Bize Casillas gibi dünya çapında fenomen bir kaleci bul dedik. Bulacak ya da yaratacak. Ayrıca her ay özkaynağımızdaki 14 kaleciyle spesifik bir konu üzerinde çalışmalar yapıyor. Bir ay yan topsa, diğer ay adımlama çalışması gibi.

- Yetenek seçimi 2 türlü olur. Hem anatomik, hem de koordinasyon. Eski Doğu Avrupa ülkeleri, sporcuyu sadece aşil tendon kiriş çapına bakarak seçerlerdi. Batı Avrupa'daysa koordinasyon ön planda. Benim için ikisi de geçerli.

- Hep bahsettiğim 7 büyük görevimden içime sinmeyen tek şey scouting oldu, yakında sinecek. Mesela artık Hollanda'dan futbolcu kaçırmayacağız diye düşünüyorum. Biri yetenek vaat ediyorsa, o oyuncudan önce biz haberdar olacağız.

- Bir scout, bize Isaac Success hakkında rapor vermişti. Oyuncuyu çok istedik, almamıza ramak vardı ama çok küçük bir farkla Udinese'ye gitti. Udinese'nin müthiş bir scout ekibi var. Gökhan İnler, 2003 yılında 2 ay F.Bahçe'de denendi ama beğenilmedi. Udinese, Gökhan İnler'i F.Bahçe'deki o 2 aylık deneme süresinde buldu ve aldı. 

- Udinese ve Birmingham gibi kulüplerin sıralamadaki yerleri ne olursa olsun, kasaları her zaman artıdadır. Udinese'nin 240 profesyonel sözleşmeli futbolcusu var. Birmingham, Zarate'yi Arap Yarımadası'nda bulup, kendi oynatıp, sonra da Lazio'ya satmıştır. Birmingham'ın sadece Türkiye'de 8 scoutu olduğunu biliyorum. Kim olduklarını bilmiyorum.

- Leverkusen kulübünü görme fırsatımız oldu. 7000 m rakımlı bir yükseklikle aynı özellikleri taşıyan bir oda yapmışlar. Bu odada, yorgunluk yaratan laktik asitleri çok kısa zamanda yok edebiliyorlar. Biz ise aynı etki için 2 gün harcıyoruz. Benzer odadan inşa etmeyi düşünüyoruz. 

- Ahmet Nur Çebi önderliğinde bir medya organizasyonu yapılanması oluşturulacak. Takımdan da artık daha sağlıklı haberler alabileceksiniz. 

- Kötü gidişleri durdurmak için takımların ağabeylere ihtiyacı yoktur. Ne yapacağız? Futbolcuya harçlık verip, saçını mı okşayacağız? Performansa 4 faktör etki eder: Teknik, taktik, fiziksel ve psikolojik. Bunları da takımın hocası çözer, ağabeyi değil. Bu dört faktörden 1-2'sinde sıkıntı varsa, bu bir kriz değil, problemdir. Beşiktaş'ta da kriz değil, problem oluşmuştur. Ve Bilic bu problemleri çözebilecek kişidir. Bilic çözemeyecek de spor programlarında sallayan birkaç gros tonluk adam çözecek öyle mi?

- Bir ayağımızı Avrupa yakasına attık sayılır. Genç futbolcuları bünyemize katmamızı yardımcı olacak bir kulüple anlaşmış gibiyiz. Normalde Avrupa yakası gençleri G.Saray'ın, Anadolu yakasındakiler de F.Bahçe'nin elinin altında gibi görünüyor. Beşiktaş, kendi semtine sahip ama şöyle bakarsanız Fulya'nın etrafında Nişantaşı, Bebek, Ortaköy gibi semtler var ve açık konuşalım, bu semtlerden topçu çıkmaz. Biz, ucuz ekmeğin hangi bakkalda satıldığını bilen ailelerin yaşadığı semtlerin peşindeyiz.

- Bu haftadan itibaren, özkaynaktan Alperen A takıma çıkartılacak. Altyapı değil, özkaynak ifadesini kullanıyorum; çünkü bizim kulübümüzde böyle denir. Alperen'i teknik, taktik ve fiziksel olarak yeterli bulduk. Benim dönemimde A takıma çıkan ilk oyuncu olduğu için ben de Alperen adına ayrıca heyecanlıyım. 

- Yorumculuk hiç içime sinmedi ve bence en başarısız olduğum alandı. Yorumculuk hayatımın çok uzun sürmeyeceğini biliyordum. Kırmızı, küçük bir kare çizdim ve kendi kendime bunun dışına hiç çıkmayacağımı söyledim. Ve çizgiyi hiç aşmadım. Birgün tekrar yorumculuk yaparsam aşabilirim. 

- En başarılı dönemim, 2. ligdeki antrenörlük dönemim. Birgün finalde, penaltılarda, direkten dönen bir topla kupayı kaybettim. O an, hayatımı da kaybettim diye düşündüm. Benim dünya kupam oydu

- Kazanmak öğretir ama kaybetmek daha fazla öğretir. Ben, hep kaybederek öğrendim. Keşke Dünya Kupası'na gidebilseydik. Futbolcularımız, ne olursa olsun çok şey öğrenecekti.

- Rahmetli babam, "Beşiktaş'ın hamurunda vardır son dakika golleri" derdi. Ve ben de buna çok inanırım geçmişten beri. Bu yüzden, G.Saray maçında kullanamadığımız o son top bence çok önemliydi.

-  Bilic, küfür etmedim diyorsa, etmemiştir. Ha apartman çocuğu değil, iç savaş görmüş bir adam. Etmek istese kralını ederdi.

- Bence Akhisar'da kaybetmedik ama Rize ve Karabük maçlarında 4 puan kaybettik.

- Oğuzhan, ayağında top varken kendi jenerasyonunda dünya çapında bir oyuncu. Fizik olarak gelişmesi, psikolojik olarak güçlenmesi gerekiyor. 

- Yeni üretilmiş ama kaza geçirmiş bir araba düşünün. Bizde böyle futbolcu sayısı fazla. Biyonik bir takım değiliz ama yaratmaya çalışıyoruz. 

- Hacettepe'de başarısız bir antrenörlük kariyeri geçirdim. İlhan Cavcav, bana gelip: "30 senelik başkanım ama ilk defa bir hocama iyi takım kuramadım, affet dedi. O gün affettim. Ama dediğim gibi sadece o gün affettim.