13 Kasım 2013 Çarşamba

Önder Özen'den kısa kısa


Burayı çok boşladık bu aralar. Aslında ara ara notlar alıp bunları paylaşmak üzereyken vaz geçiyorum son zamanlarda. Gündem çok yoğun ve olaylar hızlı gelişiyor. Yakın zamanda esaslı bir değerlendirme yapmak istiyorum ve sanırım bunun için ilk yarının bitmesini bekleyeceğim. Bu arada uzun bir adan sonra elimin buraya varmasını sağlayan Önder Özen oldu. Kadir Has Üniversitesinde bir panele katılmış ve oldukça güzel değerlendirmelerde bulunmuş. Şairler Parkı Blog sağolsun bunları derleyip yayımlamışlar. Ben de oradan alıntı yaparak bu güzel değerlendirmelerin bir nebze daha çok okunmasına katkı sağlamak istiyorum zira bu fikirler çoğaldıkça, itibar gördükçe güzel günlere yaklaşacağız.

http://sairlerparki.blogspot.com/2013/11/onder-ozen-kadir-has-universitesi-panel.html

- Sambade ile anlaştıktan sonra planlarımız hakkında konuştuk. Bize Casillas gibi dünya çapında fenomen bir kaleci bul dedik. Bulacak ya da yaratacak. Ayrıca her ay özkaynağımızdaki 14 kaleciyle spesifik bir konu üzerinde çalışmalar yapıyor. Bir ay yan topsa, diğer ay adımlama çalışması gibi.

- Yetenek seçimi 2 türlü olur. Hem anatomik, hem de koordinasyon. Eski Doğu Avrupa ülkeleri, sporcuyu sadece aşil tendon kiriş çapına bakarak seçerlerdi. Batı Avrupa'daysa koordinasyon ön planda. Benim için ikisi de geçerli.

- Hep bahsettiğim 7 büyük görevimden içime sinmeyen tek şey scouting oldu, yakında sinecek. Mesela artık Hollanda'dan futbolcu kaçırmayacağız diye düşünüyorum. Biri yetenek vaat ediyorsa, o oyuncudan önce biz haberdar olacağız.

- Bir scout, bize Isaac Success hakkında rapor vermişti. Oyuncuyu çok istedik, almamıza ramak vardı ama çok küçük bir farkla Udinese'ye gitti. Udinese'nin müthiş bir scout ekibi var. Gökhan İnler, 2003 yılında 2 ay F.Bahçe'de denendi ama beğenilmedi. Udinese, Gökhan İnler'i F.Bahçe'deki o 2 aylık deneme süresinde buldu ve aldı. 

- Udinese ve Birmingham gibi kulüplerin sıralamadaki yerleri ne olursa olsun, kasaları her zaman artıdadır. Udinese'nin 240 profesyonel sözleşmeli futbolcusu var. Birmingham, Zarate'yi Arap Yarımadası'nda bulup, kendi oynatıp, sonra da Lazio'ya satmıştır. Birmingham'ın sadece Türkiye'de 8 scoutu olduğunu biliyorum. Kim olduklarını bilmiyorum.

- Leverkusen kulübünü görme fırsatımız oldu. 7000 m rakımlı bir yükseklikle aynı özellikleri taşıyan bir oda yapmışlar. Bu odada, yorgunluk yaratan laktik asitleri çok kısa zamanda yok edebiliyorlar. Biz ise aynı etki için 2 gün harcıyoruz. Benzer odadan inşa etmeyi düşünüyoruz. 

- Ahmet Nur Çebi önderliğinde bir medya organizasyonu yapılanması oluşturulacak. Takımdan da artık daha sağlıklı haberler alabileceksiniz. 

- Kötü gidişleri durdurmak için takımların ağabeylere ihtiyacı yoktur. Ne yapacağız? Futbolcuya harçlık verip, saçını mı okşayacağız? Performansa 4 faktör etki eder: Teknik, taktik, fiziksel ve psikolojik. Bunları da takımın hocası çözer, ağabeyi değil. Bu dört faktörden 1-2'sinde sıkıntı varsa, bu bir kriz değil, problemdir. Beşiktaş'ta da kriz değil, problem oluşmuştur. Ve Bilic bu problemleri çözebilecek kişidir. Bilic çözemeyecek de spor programlarında sallayan birkaç gros tonluk adam çözecek öyle mi?

- Bir ayağımızı Avrupa yakasına attık sayılır. Genç futbolcuları bünyemize katmamızı yardımcı olacak bir kulüple anlaşmış gibiyiz. Normalde Avrupa yakası gençleri G.Saray'ın, Anadolu yakasındakiler de F.Bahçe'nin elinin altında gibi görünüyor. Beşiktaş, kendi semtine sahip ama şöyle bakarsanız Fulya'nın etrafında Nişantaşı, Bebek, Ortaköy gibi semtler var ve açık konuşalım, bu semtlerden topçu çıkmaz. Biz, ucuz ekmeğin hangi bakkalda satıldığını bilen ailelerin yaşadığı semtlerin peşindeyiz.

- Bu haftadan itibaren, özkaynaktan Alperen A takıma çıkartılacak. Altyapı değil, özkaynak ifadesini kullanıyorum; çünkü bizim kulübümüzde böyle denir. Alperen'i teknik, taktik ve fiziksel olarak yeterli bulduk. Benim dönemimde A takıma çıkan ilk oyuncu olduğu için ben de Alperen adına ayrıca heyecanlıyım. 

- Yorumculuk hiç içime sinmedi ve bence en başarısız olduğum alandı. Yorumculuk hayatımın çok uzun sürmeyeceğini biliyordum. Kırmızı, küçük bir kare çizdim ve kendi kendime bunun dışına hiç çıkmayacağımı söyledim. Ve çizgiyi hiç aşmadım. Birgün tekrar yorumculuk yaparsam aşabilirim. 

- En başarılı dönemim, 2. ligdeki antrenörlük dönemim. Birgün finalde, penaltılarda, direkten dönen bir topla kupayı kaybettim. O an, hayatımı da kaybettim diye düşündüm. Benim dünya kupam oydu

- Kazanmak öğretir ama kaybetmek daha fazla öğretir. Ben, hep kaybederek öğrendim. Keşke Dünya Kupası'na gidebilseydik. Futbolcularımız, ne olursa olsun çok şey öğrenecekti.

- Rahmetli babam, "Beşiktaş'ın hamurunda vardır son dakika golleri" derdi. Ve ben de buna çok inanırım geçmişten beri. Bu yüzden, G.Saray maçında kullanamadığımız o son top bence çok önemliydi.

-  Bilic, küfür etmedim diyorsa, etmemiştir. Ha apartman çocuğu değil, iç savaş görmüş bir adam. Etmek istese kralını ederdi.

- Bence Akhisar'da kaybetmedik ama Rize ve Karabük maçlarında 4 puan kaybettik.

- Oğuzhan, ayağında top varken kendi jenerasyonunda dünya çapında bir oyuncu. Fizik olarak gelişmesi, psikolojik olarak güçlenmesi gerekiyor. 

- Yeni üretilmiş ama kaza geçirmiş bir araba düşünün. Bizde böyle futbolcu sayısı fazla. Biyonik bir takım değiliz ama yaratmaya çalışıyoruz. 

- Hacettepe'de başarısız bir antrenörlük kariyeri geçirdim. İlhan Cavcav, bana gelip: "30 senelik başkanım ama ilk defa bir hocama iyi takım kuramadım, affet dedi. O gün affettim. Ama dediğim gibi sadece o gün affettim.

2 Eylül 2013 Pazartesi

Allahım sana geliyorum!


İlk 3 haftanın sonunda Beşiktaş puan kayıpsız lider, ligin en çok gol atan ve en iyi averaja sahip takımı. Hugo Almeida 3 golle gol krallığında zirvede.

Başımıza taş yağacak...



[Buraya nazar boncuğu falan]

17 Ağustos 2013 Cumartesi

2013 / 2014 Formalarımız ve Forma Kültürü

Pazar günü Beşiktaş için yeni sezon başlıyor, sezon öncesi dönemin (benim adıma) en heyecanlı kısmı olan "yeni formaların açıklanması" da dün sonlandı. Bu yazı yeni formalar ve Beşiktaşımızın oturtmakta epey zorlandığı forma kültürü hakkında olacak.


2013 / 2014 formaları hakkındaki yorumlarımı Ekşi'ye yazdım (link). Özetlemek gerekirse bu seneki formaları beğendim, son yıllardaki en iyi serimiz olduğunu düşünüyorum. Üçü arasından da favori formam siyah forma. Fakat bu biraz da siyah formalara genel olarak mevcut olan gönül bağımdan dolayı. Gri formanın üzerindeki baskıyı siyahtakinden çok daha fazla beğendim. Eğer bu iki baskı yer değiştirseydi o zaman siyah forma uzak ara favorim olurdu. Yoksa aslında bu seneki en derli toplu formamız gri forma. Şikayetlerim ise 3 maddede yoğunlaşıyor:

1) Çubuklu forma gerçek çubuklu değil
2) Logomuz çok büyük kullanılıyor
3) Beşiktaş'ın klasik forması "beyaz forma / siyah şort / beyaz tozluk"tur, beyaz forma üretilmemesi kabul edilemez.

Çubuklu konusunda sözlükteki entrylerimde yeteri kadar örnek verdiğimi düşünüyorum, özellikle bizim renklerimize sahip (ve taraftarımızın yıllardır formalarını stadımızda giydiği) Juventus gibi bir örnek gözümüzün önünde dururken bu konuya daha fazla enerji harcamak istemiyorum.

Logonun büyüklüğü konusunda da epey şikayet ettim, lakin hala derdimi çok anlatamadığımı düşünüyorum. O yüzden aşağıya bir fotoğraf ekliyorum, bu seneki gri formamızın mevcut logosu solda, olması gereken boyutlardaki logosu sağda. Sağdaki formanın ne kadar daha orantılı, ne kadar daha zarif olduğu umarım herkes tarafından görülüyordur. Yukarıda da dediğim gibi bu seneki en derli toplu formamız bence gri forma, tek sorunu ise logo boyutu.


Gelelim dananın kuyruğunun koptuğu yere. Aslında geçen sezon devre arasında "kırmızı forma" konusunda bir yazı yazmak istiyordum ama nasip olmadı. Birkaç hafta önce Galatasaray Formaları blogunda (ki GS blogu diyip geçmeyin, forma kültürünü seven herkes için çok keyifli bir blog) şu incelemeyi gördükten sonra daha kapsamlı bir yazı yazmak istedim, onu da şu anda okuyorsunuz.

Beşiktaş'ın klasik forması beyaz forma / siyah şort / beyaz tozluktur. Çubuklu değil, baştan aşağı beyaz forma değil. Vedat Kaptan'dan MAF'lı döneme, Baba Hakkı'dan Şenol-Birol'e en istikarlı şekilde karşımıza çıkan forma bu. Siyah tozluk da geçmişte epey kullanılmış ama ilerleyen yıllarda beyaz tozluklu kombinasyon daha çok tercih edilmiş. Biz nedense 90ların sonundan başlayıp Mustafa Denizli ile gelen şampiyonluğa kadar siyah şorttan vazgeçtik, iç saha forması olarak bembeyaz formalarla çıktık. 2009'da şampiyon olmamıza birkaç maç kala taraftarın nasıl Denizli'ye gidip "siyah şort" giyelim diye özel ricada bulunduğunu ve Galatasaray maçına beyaz forma / siyah şort / siyah tozluk ile çıktığımızı bazılarınız hatırlayacaktır. Yöneticiler tarafından neredeyse kaybettirilen bir kültür taraftar sayesinde kurtulmuştu o zaman. Özellikle 2010 / 2011 sezonunda düzenli olarak beyaz forma / siyah şort çıktı karşımıza. Sonra geçen sezon geldi...

Bu noktada kırmızı formaya karşı özel bir garezim olmadığını belirtmek isterim, her Beşiktaşlı gibi ben de Pascal'ın üzerindeki o kırmızı formayı unutmadım. Fakat herşeyin de bir ayarı var, 3. forma diye tanıtılan formayı sen iç saha formasına çevirirsen kabak tadının da ötesine geçmiş olursun. Aslında bu formanın başımıza nasıl bir bela olacağı sezonun başından belliydi. Lig başlamadan Manchester City ile yaptığımız hazırlık maçında onlar bordo biz kırmızı formamızı giymiştik. Siyah/Beyaz ve Açık Mavi/Beyaz renklerindeki iki takımın karşılaşmasında herhalde bundan daha komik bir görüntü çıkamazdı. O zaman durumdan biraz tırsmıştım ama belanın geleceği boyutları ben bile tahmin edememiştim.

Kırmızı formayı bir saniyeleğine kenara koyup "iç saha forması" kültüründen bahsetmek isterim. Avrupa'da belirli bir ağırlığı olan tüm köklü kulüplerde iç saha forması kültürünü görebilirsiniz. Sezon başından bir iç saha forması belirlenir, bu forma yıllardır devam eden iç saha forması renklerinde olup sadece ufak tasarım detayları değiştirilmiş olur. Sezon başlar, dünya tersine de dönse o takım iç sahadaki maçlarının tamamında o formayı giyer. El emeği göz nuru yapmış olduğum araştırmamdan örnekler vererek size bunu daha iyi anlatmak isterim.

Bunlar Manchester United'ın 2012/2013 sezonunda yaptığı karşılaşmalarda giydiği formalar. Üsttekiler iç saha, alttakiler deplasman maçları.


İç sahada hiçbir maçta sektirmeden kırmızı forma / beyaz şort / siyah tozluk giymişler. Yıllardır da bu böyle devam ediyor. Dış sahada ise ellerinden geldiği kadar iç saha formasını korumuşlar, yeri geldiğinde şortu veya tozluğu değiştirmişler. 3. formaları olan mavi formayı ise sadece 2 maçta giymişler, kırmızı/beyaz çubuklu forma giyen Sunderland ve Stoke maçlarında.

Bir diğer örnek ise Real Madrid:


Yine iç sahada istinasız tek forma giyilmiş, bu forma dış sahadaki 8 maçta da korunmuş.

Şimdi gelelim kağıt üzerinde siyah-beyaz renkli Beşiktaşımıza.


Hani aslında şu noktada "allah belanızı versin" diyip yazıyı bu görselle sonlandırasım var. Nereden başlayım yahu, iç sahada tam bir istikrarsızlık komedisi olduğundan mı, yoksa sezon içindeki tek istikrarın 3. formanın 1. forma gibi kullanılması olduğundan mı? 90'ların efsane dergisi "Süper Futbol" aylık düzene geçtiği zaman ilk sayısının kapak konusu olarak "formalar"ı seçmişti. Baya kapsamlı, keyifli bir yazıydı. Orada takımlarımızın forma kültürü olmadığından, birçok formada "uğur" sebebiyle ısrar edilip "uğuru bitince" o formların terk edildiğinden bahsediliyordu. Yaklaşık 15 sene geçmiş, kulüplerimizde değişen hiçbir şey yok.

Kasımpaşa maçında mantıklı bir şekilde giyilen kırmızı forma bir şekilde tek maçta "uğurlu" oldu, iç sahada Mersin İ.Y. maçında giyildi. Taraftar da uzun zamandır kırmızı formaya hasret olduğu için kimse "Hacı hayırdır? Mavi/kırmızılı takıma karşı iç sahada kırmızı forma giymişsiniz?" demedi. Beşiktaş kazanmaya başladıkça da aslan payını forma aldı ve biz forma kullanımı olarak belki de son 20-30 yılın en saçma uygulamasına şahit olduk. Konunun iyice absürdleştiği yer, bu formayı Gençlerbirliği ve Elazığ deplasmanlarında da giymeyi başarmış olmamız. Forma kültürü memlekette o kadar kayıp ki, iç saha renkleri kırmızı/siyah ve bordo/beyaz olan bu iki kulüp bunlardan vazgeçip Beşiktaş'a yol vermekten çekinmemiş.

Aslında Kasımpaşa maçı ile başlayan kırmızı forma kabusu yine Kasımpaşa maçı ile bitmeliydi. Beşiktaş kırmızı forma ile ilk defa o maçta mağlup olmuştu, teknik olarak "uğur" bitmişti. Fakat bir sonraki Mersin maçını beyaz forma ile kazanmamız bile bazılarını tatmin etmemiş olacak ki Bursa maçına yine kırmızı forma ile çıktık. Bursa malesef bize "okkalı" bir tarife çekince kırmızı forma da bir daha görülmemek üzere kayboldu. Bu acı dolu süreçteki bir detaya dikkat çekmek isterim, İnönü'deki bir Fenerbahçe maçına kırmızı formayla çıktık. Real'in Barcelona maçına beyaz forma ile değil de 3. formasıyla çıktığını düşünün, aha o kadar saçma bir hareket.


Böyle bir Real - Barça maçı olabilir mi? Tabi ki olamaz. Ama şöyle bir Beşiktaş - Fenerbahçe maçı oldu.



Şimdi taa en başta değindiğim konuya geri dönersek. Beşiktaş'ın iç saha forma kültürü yok, Türkiye'de kimsenin yok, ama Beşiktaş geçen seneki kırmızı forma rezaletiyle resmen mum dikti. Bu konu Bursaspor maçıyla kapanmış gibi dursa da bu sene beyaz forma çıkmamasıyla yeniden alevlendi. Biz forma kültürü diye yırtınalım, içeride beyaz forma / siyah şort diyelim, beyaz forma çıkartılmıyor bile. Bu kadar kaliteli formaların yapıldığı bir sezonda çıkartılmıyor olması ise ayrı acı verici.

Zararın neresinden dönsek kar olur acaba diyoruz, TFF'nin sitesindeki formalara bakıyoruz. Bu sene iç saha formamız olarak çubuklu görünüyor.


Mevcut formalar arasından doğru tercih. Sadece şort konusunda bazı şüphelerim var. Çubuklu'nun arkası bembeyaz, o yüzden arkadan bakınca beyaz şortlu kombinasyon "bembeyaz" görünecek. Acaba siyah şort / beyaz tozluk tercih edilse daha mı doğru olurdu diye düşündüm, fakat bu kombinasyon seçenekler arasına bile konmamış, ben de sizler için yaptım.

Önden biraz "fazla siyah" görünse de arkadan görünümde tam iç saha formamızın olması gerektiği gibi görünecektir. Bu noktada iki tercih de olabilir tercihlermiş, yönetim tercihini beyaz şorttan yana kullanmış. Şimdi önemli olan bu kombinasyonun iç sahadaki her maçta giyiliyor olması. En az 17 tane maça bu kombinasyonla çıkıyor olmalıyız. Fakat daha ilk maçtan tosladığımızın haberleri geliyor. İçerdeki ilk maç olan Trabzon maçına siyah forma ile çıkacağımız söyleniyor, sırf o en son çıktığı için. Trabzon maçı bir nebze "formayı tanıtma" aracı olarak kullanılacakmış. Dedikodular ne kadar doğru bilmiyorum ama önceki icraatlar ile kıyaslandığında hiç de uzak bir ihtimal gibi gelmiyor.

Biz zararın neresinden dönsek kardır diyoruz, ama sürekli yeni bir hataya doğru yelken açılıyor. Çok kaliteli formalar ufak detaylar yüzünden efsane formalar olmaktan uzaklaşıyor. Uygulama yanlışları 110 yıllık kulübü geleneği olmayan bir amatör küme takımı gibi gösteriyor. Baştan aşağı herşeyi kokuşmuş olan bir ülkede "iç saha forması istikrarı" arıyor olmak bazılarınıza "gerizekalılık" gibi görünüyor olabilir, gayet iyi anlıyorum. Fakat bu kadar basit uygulamaları yapamamak da bana saçmalık gibi geliyor.

Yeni sezon, yeni umutlar, kimbilir belki bir yerinde istikrarlı formalar? Vira bismillah...


UFAK BİR NOT: 2012/2013 sezonu başlamadan önce, Beşiktaş kulübünden bazı yetkililerle merchandise konusunda görüşmeye gittik. Tasarımcı bir Beşiktaşlı olarak kulübün merchandise konusunda çok eksik olduğunu düşünüyordum, bu yüzden bir arkadaşımın daha yardımını alıp, bir dosya ve kapsamlı bir ürün yelpazesi hazırladıktan sonra yetkililerle görüşmeye gittik. Bu görüşme aslında olumlu geçmişti, fakat daha sonra bir yere varmadı. En son olarak "şu anda yoğunuz, gelecek sezon başında tekrar görüşelim" noktasına geldik, ben de ondan sonra tekrar takip edemedim malesef. Şimdi bunları neden anlatıyorum? Bir çok farklı platformda formalar ve forma kültürü konusundaki eleştrilerimi dillendiriyorum, yarın öbür gün biri çıkıp "bu lavuk Beşiktaş'a tasarım yapmaya çalışıp becerememiş, ondan hırsını böyle çıkarıyor" desin istemem, zaten durum öyle birşey de değil. Neyse, özetle konunun aslını benden duyun istedim.

9 Nisan 2013 Salı

Beyaz Mendil

























Ne yazık ki kuşkularımızda haklı çıktık.  Oyunculara gereken desteği vermediniz, takımı yönetemediniz ve bu işin altından kalkamadınız.

Samet Hocam, vakit artık sizin için gitme vaktidir. Ne olur bu takıma ve bize daha fazla zarar vermeden ekibinizle birlikte istifa edin. Bu beyaz mendil size kibar bir şekilde bunu belirtmek içindir.

1 Nisan 2013 Pazartesi

Uğur Boral





















30 mart 2013 Cumartesi günü Fenerbahçe sahilde bir restoranda Uğur Boral ile tanışma fırsatı buldum. Yanında menajeri de vardı. Sağolsunlar kırmadılar, yemek vakitlerinden baya çalmama ragmen uzun uzun bir çok konuda konuştular, sorularım üzerine fikirlerini paylaştılar.
Öncelikle şunu belirteyim, Uğur Boral’ın Beşiktaş kariyerini sevmedim, sevemedim. Belki asli mevkisi dışında kullanmaya çalışmamız, belki de aklımızda hep Fenerbahçe-Sevilla eşlemelerindeki harika performansı ve Euro 2008 milli takım kadrosuna yükşelişi dönemindeki haliyle kıyaslamamız bunda etken oldu. Ancak yüz yüze konuşunca Beşiktaş formasıyla ağzımda ekşi tad bırakan Uğur gitti, yerine efendi, sorumluluk sahibi ve iyi bir profesyonel futbolcu imajı geldi. Fazla uzatmadan kısa kısa notlar halinde konuştuğumuz konuların özetini sizlerle paylaşmaya çalışacağım;

-Öncelikle kötü haber; menajerin dediğine göre son dönemde hem Fikret Orman hem de Ahmet Nur Çebi tarafından UEFA zemininde davalık olduğumuz borçların kapandığı ve Avrupa şampiyonalarına katılım konusunda bir sorun yaşamayacağımıza dair yapılan açıklamalar gerçeği yansıtmıyor. İki isminde büyük çaba sarfettiğini ama UEFA yarışmalarına önümüzdeki sene de katılamayacağımızı belirtti menajer bey. Açıkcası  inanmak istemiyorum ama çok emin konuştular. Üzüntüden detayları soramadım bile.

-Burdan hareketle tabii hemen bir Yıldırım Demirören mevzusu açıldı. Uğur Boral’ın düşünceleri de sokaktaki Beşiktaşlı ile aynı. Olabilecek en kibar şekilde içinde Yıldırım Demirören sevgisinden! bahsetti. Fikret Orman’ın ise kendisiyle kıyaslanamayacak kadar iyi bir insan ve yönetici olduğunu ve gerçekten sorunları çözümü için çok yoğun mesai harcadığından bahsetti. Oyuncular arasında da hem Fikret Orman’ın hem de Ahmet Nur Çebi’nin çok sevildiğini ve sayıldığını söyledi.

-İkisi de Yıldırım Demirören’in kulübü kendisine borçlu çıkartmak için manipülasyonlar yaptığını düşünüyor. Tabata taransferinde Gaziantepspor’a 8 milyon Euro değil sadece 1 milyon Euro ödendiğini söyleyen menajer, Sivok ve Zapotochny transferlerinde de daha önce bir çok gazeteye konu edilen durumun doğru olduğunu belirtti.

-Ferrari’nin de menajeriymiş kendisi! Güya transfer öncesi Yıldırım Demirören’e “bakın adamın ciddi avukatları ve danışmanları var, eğer bu sözleşmedeki şartları yerine getiremeyecekseniz ciddi sıkıntı yaşarsınız” uyarısını yapmış. Nihat Kahveci olayında da olduğu gibi ödemeyeceklerini bile bile bir çok sözleşme altına imza atara Beşiktaşın sonunu hazırladılar dediler.

-Uğur Boral taraftardan şikayet etti biraz J Özellikle Quaresma konusunda, ki haklı olduğu noktalar çok, ona gösterilen sevgi ve müsamaha diğer oyuncuların zoruna gitmiş. Onlar da kendi aralarında “quarejmacılar” geyiğini çevirmişler belli. Ayrıca kendisi bu sene taraftarın takıma yeteri kadar sahip çıkmadıklarını düşünüyor. Ben bu konuya katılmadığımı, kapalının dolmamış olmasının taraftarın takıma sahip çıkmaması anlamına gelmeyeceğini anlatmaya çalıştım kendimce ama zaman kısıtlı zaten çok da uzatmadım J Böyle düşünmesinde kötü oynadığı maçlar sonrası aleyhine yapılan tezahüratların da etkisi vardır diye düşünüyorum.

-Gökhan Süzen transferini de çok eleştirdi. “İBB’deki Ekrem’i kesemeyen adamı nasıl olur da alırsın takıma” diye Samet Hoca’ya yüklendi. Ben de ordan aldığım gaz ile özellikle Dentinho ve Niang transferleri sonrasındaki Samet Aybaba demeçlerini eleştirdim. Beşiktaş’ın hocasının aldığı oyuncuların arkasından “Niang 6 aydır oynamıyorMUŞ, Dentinho 1.5 sezon düzenli oynamaMIŞ” deme hakkı yok. Bunları biliyorsan adamları almayabilirsin, bilmiyorsan ve o yüzden MIŞ-MUŞ kullanıyorsan daha büyük facia, sorumlu tamamen sensin” dediğimde gülerek onayladı. Gökhan Süzen transferi için Emre Özkan’a yapılan İBB’ye gitmeyi kabul etmediği için kadro dışı bırakma uygulamasının haksızlığından da dem vurduk biraz.

- Zamanında İlhan Cavcav’ın Samet hoca hakkında yaptığı, “gençlerbirliğinde sadece 5’e 2 yaptırırdı, takımı doğru düzgün çalıştıramazdı” eleştirilerini hatırlatınca biraz sırıttı ama yorum yapmadı.

-Üstüne basa basa stad projesinin öneminden bahsetti ve kurtuluşun tek formülünün stad ile artacak gelirler olduğunu belirtti. Fenerbahçe’nin de stad ve ona paralel artan gelirler ile çıta yükselttiğini anlattı. Ayrıca taraftarları da kıyaslayıp iki camia arasında maddi destek olarak büyük uçurum olduğunu söyledi. Hatta “Tribünlere bakıyorum adamlar hala BEKO reklamlı formalar ile geliyorlar” dedi J Ben onun nostaljik değerinden bahsettim ama anlatmaya çalıştığını anlıyoruz tabii ki. Kartal Yuvasından alacaklarına gidip Çarşı logolu işporta mallar alıyorlar dedi. Çarşı oluşumuna da biraz veryansın etti.

-Takım olarak bu sene şampiyon olabileceklerine gerçekten inandıklarını ama üst üste yapılan basit hatalar sonucu ellerine gelen fırsatı kaçırdıklarının farkında olduklarını söyledi. Oyuncu grubunun çok iyi niyetli ve düzgün insanlardan oluştuğunu anlattı.

-Son olarak sakatlığını sorduğumda, önümüzdeki sezon başında tamamen hazır olacağını söyledi.

Çok uzatmamak için kısa kısa yazmaya çalıştım ama her bir maddeyi oldukça detaylı konuştu sağolsun ve içtenlikle yanıtlada hızlı hızlı sorduğum bir çok soruyu J 
Başta da belirttiğim gibi tanışmaktan memnun oldum zira Beşiktaşlı bilmediğimiz Uğur’un bile Beşiktaşın sorunlarına kafa yorması ve gerçekten Beşiktaşın başarısını istemesi çok hoşuma gitti. Kendisine acil şifalar dileriz.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Rengimizle Isıtıyoruz































Bu soğuk kış günlerinde, Doğu’daki Beşiktaşlı çocuğu mutlu edecek, onun içini ısıtacak bir atkıdır, bir beredir, bir eldivendir…

Bunları göndermek bizim için çok zor değil ama o çocuk için çok önemli olabilir. Bilmediği, tanımadığı birinden gelecek bir hediye onun yüzünü güldürmeye yetebilir.


Beşiktaş taraftarı olarak bu doğrultuda 19 Ocak Cumartesi günü saat 14:30’da İnönü Stadı Kartal Yuvası önünde buluşup alacağımız ürünleri kargo ile göndereceğiz.
Siirt’te, Ağrı’da, Şanlıurfa’da birçok öğretmenle temas kurulmuştur.


Göndereceğimiz atkılar, bereler, eldivenler onlar vasıtasıyla öğrencilerine verilecektir.
Küçük kardeşlerimizi Beşiktaş atkısıyla, beresiyle, eldiveniyle ısıtalım…

Maddi destekte bulunmak isteyenler için iletişim adresleri:

Yusuf Koç; yusufkoc3@gmail.com
Recep Özerin; rasheedrec@gmail.com
Ergin Aslan; aslanergin@hotmail.com
Gökhan Gürses; gokhangurses@yandex.com

Atkı, bere ve eldivenlerinizi kargo yoluyla göndermek için iletişim adresleri:

Recep Özerin; Davutpaşa Cad. No: 34 34020 Topkapı/İSTANBUL