23 Eylül 2011 Cuma

soru(n)lar...
































Ligde üç, avrupa kupalarında bir olmak üzere 4 ciddi maçı geride bıraktıktan sonra üzülerek görüyoruz ki Beşiktaş cephesinde değişen çok az şey var.
Avrupa kupası maçını izleyemedim, Eskişehir ve Ankaragücü maçları sonrasında ise erken hüküm vermiş olmaktan çekinip yazmadım ancak dünkü Bursa maçı sonunda 2011-2012 model kartalın defoları iyice ortaya çıkmaya başladı.

Öncelikle takımlarımızın yıllardır avrupalı muadillerinin gerisinde kaldığı noktada hala çok eksiğiz: fizik kalite. Evet temponun ağır olduğunun farkındayım, neredeyse üç günde bir maç yapıyoruz ama bizden tek farkı bir avrupa maçına çıkmaması olan Bursa'ya karşı fizik olarak bu kadar ezilmeyi (hem de maçın büyük çoğunluğunda bir kişi fazla olmamıza rağmen) nasıl açıklayabiliriz bilmiyorum. Bu ilerisi için beni kara kara düşündürten faktörlerin başında geliyor. Roland Koch sonrası yan toplarda gözle görüşür bir iyileşme olduğu aşikar ama toplam fizik kalite olarak geçen seneki düşkün halimize çok benzetiyorum ben şu anki durumu.

Zaten sezon başında Bebe ve Ersan ile büyük iki şok yaşayan oyuncu grubunun fiziksel problemleri dışında çok daha kritik başka sorunlarımız var. Bunlara madde madde değinecek olursak;

* Dünkü maç Q7'nin türk insanını artık ne kadar iyi tanıdığını gösterdi bana. Kafasındaki algı çok net bunu her hareketi ile gösteriyor bize. "İki hareket yaparım, bi şut çekerim, üstüne de formayı öptüm mü tüm hatalara sünger çekebilecek kadar manyakçasına beni seven bi taraftar grubumuz var" düşüncesi öyle sirayet etmişki beynine, her maç daha da rezil bir oyun ortaya koymasına rağmen tavırlarında hiç bir değişiklik yok. sürekli saçma sapan driplingler ve
hareketler deniyor ve her maç en az bir sarı kartlık gereksiz agresiflikler yapıyor. "Ne seninle ne sensiz" demiştim geçen sezon, ondan vazgeçmek kolay değil ama şu an benim için çok büyük soru işareti.

* Toraman'ın ve son haftalarda ısrarla Ekrem'in sağ bek olarak kullanılması yabancı kısıtlaması engeline takıldığımız maçlarda anlamlı olabilir ama üst üste beş yabancı ile maça çıktığımız haftaların hiç birinde Roberto Hilbert'in bu takımda şans bulamaması inanılmaz geliyor bana. Sağ bek değeri olarak bu arkadaşımız belki de çok yeterli bir oyuncu gibi gözükmeyebilir ama kendisini aynı pozisyonda Ekrem ve Toraman ile kıyaslayacaklar için söyleyecek söz bulamıyorum, bana tartışmak bile komik geliyor ve hala bu adamı oynatmayışımızın nedenini anlayamıyorum.

* Şu meşhur diziliş konusu ise ayrı bir belirsizlik olarak devam ediyor. Guti'nin bu durumda 4-3-3 ya da diğer biçimiyle 4-2-3-1 oynamaya çalışan takımımızda ilk 11'de sahaya çıkmaması isabetli bir karar. Benim sezon başı yazısında da belirttiğim gibi ideal göbek üçlüsü tercihlerim her zaman Ernst-Necip-Fernandes olmuştur. Ernst'in neden hala takıma giremediği muamma o yüzden durum netleşmeden spekülasyon yapmak istemiyorum. Necip'in form düşüklüğü ise bizim en büyük talihsizliklerimizden oldu. Bu yapıda bizi taşıyacak esas blok öndeki Q7-Simao-Almeida (Edu) üçlüsü değil ernst-necip-fernandes üçlüsü olacaktır ama şu dört maçta yaptığımız gibi değil. Bu oyuncu grubu, bu diziliş ile Simao ve Q7'yi topla buluşturup onların kanatlara inmesini ve hedef oyuncuyu (Almeida ya da Edu) topla buluşturmalarını görev bellemiş ve sürekli bunu yapmaya çalışıyorlar. Herhalde bu kadronun olabilecek en yanlış kullanımı budur ve biz dört haftadır bunu uygulamaya çalışıyoruz. işin komiği istatistiklere bakan bi adam bunun harika işlediğini! söyleyebilir zira son attığımız 10 golün 8'i kafa ile atıldı.
Ama nasıl kafa golleri? "duran toplar".

Bizim 4-3-3 varyasyonumuzda skoru yapması gereken adam uçtaki Almeida ve ya Edu değil. Kanatlardan gireceklerle bulacağımız sayılar ya da şu ana kadar yapmayıp asıl yapmamız gereken olduğunu savunduğum göbek üçlünün içeri penetrasyonları sonucu bulacağımız sayılar bizi ileriye taşır. Ernst-Fernandes-Necip üçlüsü geçen seneki gibi 5 golde kalırsa bu sene yine büyük hüsran olur. Bu şablon ve taktik ile gol bulmamız mucizelere ya da duran toplara kalır. İki stoperin göbeğinde debelenen uç oyuncusuna Simao ve Q7 ne kadar asist yapabilir? Bu takımın hücumlarında şu ana kadar kendini duran top asistleri dışında hiç göstermeyen orta üçlümüz acilen rol almalı ve ileri üçlüye destekte bulunmalılar. Burada da yine fizik kalite konusuna geri dönüş başlıyor ve iki kanadın (Simao-Q7) savunma destekleri bu seviyelerde olduğu sürece orta üçlünün bunu yapacak enerjilerinin kalmadığını görüyoruz.

Yukarıda bahsettiğim hücum organizasyonlarını denemeyeksek eğer; 4 maç sonunda tek amacı kanatlardan çizgiye inip orta yapmaya çalışmakmış gibi gözüken takımımız, kanat organizasyonu için beklerin desteğinin elzem olduğunu anlayıp en azından Hilbert'i kullanmaya başlayacak mı?

Guti'nin durumu ne olacak? Asıl görevi olan saha içi liderliğine soyunacak mı yoksa kaybolup gidecek mi? ilk onbir olmasa bile maçların belli bölümlerinde kendisinden faydalanabilecek miyiz?

Q7 artık iyice bencillik sınırlarına dayanan bireysel zorlamalarından vaz geçip takımı oynatma fikrini benimseyebilecek mi?

İdeal olduğunu düşündüğüm Necip-Ernst-Fernandes üçlüsünü bu sezon kaç kare doksan dakika yan yana göreceğiz?

Kalede rotasyon yapmaktan dünyada en çok zarar gören takımlarından biri olan Beşiktaş bu sene Rüştü ve Cenk arasından ideal bir kaleci seçimi yapacak mı?

Tayfur Havutçu ve Serdal adalı kısa-orta vadede takıma dönecekler mi? Olası geri dönüş mevcut teknik ekibe ve oyuncu grubuna nasıl yansıyacak? Bu takımı motive mi edecek yoksa kişisel ihritasların devreye girmesi ile sil baştan yapmaya çalışan bir ekip mi göreceğiz?

Sezonu açtık ama maalesef çok fazla bilinmeyen hala tepemizde Demokles'in kılıcı gibi sallanıyor ve yukarıda bu uzun yazının sonunu getiren soruların cevaplarını bir an önce bulamazsak maalesef bizi bir başka kayıp sezonun beklediğini düşünüyorum.